16 Haziran 2015 Salı

bir resmi tersine çeviren notlar

Bir kafese kapatıp seyrettim önce kelimeleri
Sonra bir evi kırmızıya boyadım
En sevdiğim renkti çünkü
Bilincin o ölü suskunluğunu bir evde yaşatması
Sızlayan bir yerlerimi buldum sonra
O yerlerimi yaktım
Yollarımın düştüğü çukurları kapattım
Karanlık bir odanın bilmediğim bir yerine sakladım
Baharda solan adımı
Birinin üşüyerek uyanması bir sabah
Kıvırcık saçlı o düşten
Masmavi denizler annem gibi gülüyordu oysa
Sonra çiçekli ayakkabılarıma düştü hüznüm
Acının pazarlığına soyunmuş buldum kendimi
Yorulmuş buldum
Yorulmuş ve bir dilek ağacının gölgesine uzanmış
Yüzümü sildim toprağa
İnsanın ve ülkelerin sahte mağlubiyetinden arınmak için

-Çamurundan yenilenen bir bataklıkta mı kalmıştı tohumum?

3 Haziran 2015 Çarşamba

gece vakti sokaktan gelen tek kişilik ayak sesleri

Pencereye oturdum bacaklarımı dışarı sarkıtıp
-Ne korkunç şimdi her şey-
Camlarda bir sürü cümle vardı o zaman
Tanrıya kendimi dinletmeyi beceremeyişimden belki
Belki kendimi bir eşiğe yamamaktan
Nasıl da sızlardı, bakışlarımdan kurtulamayan o ağaç bile
Şimdi bunlar, kapkara elbisesiyle geçip gidiyor önümden
Yüzünü görsem çok iyi tanıyacağım
Ama yüzünü kar ve kül serpilmiş elleriyle saklıyor
Gül, diyor sonra
Gül solar mı hiç baharları
Birkaç dertli şiir okudum
Çok mutlu oldum
Karnımı acıtmadan öldürdü beni bir renk çok mutlu oldum
Başımı yasladığım okyanus volkan oldu
Çok mutluyum
Tarihler bizi kurtaramaz artık
Zaten tarihler, en sefil organları yaşayanların
Burada çok özlenmiş bir anne, sadece selam verip geçiyor
Bunun ne demek olduğunu siz bilebilir misiniz?
Göğsümün ortasına, o gerçekten ağlayan çocuklar oturuyor
Yaşayıp at tozu toprağı üstünden
Yaşayıp al tozu toprağı üstüne
Sınırlarını eskitmiş varlığımı bahara taşıyorum her yıl
Yılmadan her yıl
Burada babam bana bir tokat daha atıyor
Onu ve spermini nefretle anıyorum
Allah tüm dirayeti ona bahşettiği için
Ve adını da yılmaz koyduğu için dedem
Bu kez onları affetmeden uğurluyorum
Ama ben,
Bu kara bulutu nasıl atarım sırtımdan
Boş bir çerçeveye çizdiğim rengarenk bahçelerin
Susuzluğu!
Susuzluğu sevgimin
Ve yollarda açıp ezilen o mis kokulu çiçekler
Yaşam ziyan olmaktan başka ne ki
Yaşam ziyan olmaktan başka ne ki
Yaşam ziyan olmaktan başka ne ki tahir?
Uykumu sızlatır yüzleri gidenlerin
Ve sen de hiçbir rüyada olduğun gibi değilsin
Ya ben, kim bilir kaç defa öldürdüm kendimi, ah, sıkıldım artık
Gün ortasında bir masada anlamsız bir hece gibi kaldığımda mesela
Ya da ansızın bana hatırlatınca biri, bir şey
Gecelerden bahsetmiyorum bile
Çünkü zaten oraya sizi kimse almaz
Siz de kimseyi...
Hâlâ bir kalp sonsuz artı bire nasıl bölünürün integralini almaktayım
Hâlâ integral nasıl alınır, bilmemekteyim
Bir ucu geniiiş bir ovaya bakan nergis kokulu bir ev istiyorum
Bir ucu ise küçücük bir dereyi korusun
Ev de bilsin, sevdi mi nasıl sevilir
Bir ucu diyorum çünkü hiçbir 'böyle şey' üç boyutlu bile değil
Gecesini unutup kendisini güneşe bırakan şehirlerden farksız benim yüzüm de 
Nasıl olacaktı ki başka
Yaşam yenilenmekten başka nedir
Yaşam yenilenmekten başka nedir 
Yaşam yenilenmekten başka nedir ahmet?
Masamın üzerine türlü türlü şeyler dökülüyor, siliyorum

20 Mayıs 2015 Çarşamba

bir yaz sonu yılların toplam sayısının sıfır çıkması

Atları vurun şimdi, tam vaktidir
Sahnesini kemiren bir geçmişi yüz üstü bırakmalı
Ağarmış deniz, buruşmuş, bükülmüş ortasından
Gözeneklerinden içeri sızan zehirli balıklar
Şimdi tüm suskunlukları dünyaya öğretmekte bir adam
Ve bir kadın ona en kuytu yerinden sessizce eşlik etmekte
Saçlarım dünyadan bir hüznü süpürmekte
Rengini terk eden bir lacivert
Bir aşkı en taze yerinden kurtlara yedirmekte
Öyleyse dostum, öyleyse,
Yani öyleyse dünya
Atları vurun artık
Kanatlarına ağrılar düşmüş kuşları gökyüzüne salın

otogar laneti

yorgun olmalısın sen de
etekleri sürekli yırtıcı kuşlara takılır çünkü Heidi'nin
kısacık saçlarında örümcekler dolaşır
ne isterler, ne isterler daha, kısacık saçlarından
bakışlarımız tükenmiş olmalı artık, yeridir
bakışları tükenir insanın
dünyada bıkmadan dolaşan hayaletlerle karşılaşmaktan
bir bulut bulsam sakinleşecegim inan
hiçbir şey taşımaz bir bulut bulsam
bu çember iyi bu çember güvenli
bu çember saracak eksikliğimi desem
kırılmak üzere yaratılmış sanki her şey
gece üçte bile sancılar
sürekli kahve dökülüyor masama sürekli siliyorum
kafamın dibinde sürünen kuşları işte böyle besliyorum
birbiri ardına ölen insan senkronizasyonunu
elimdeki bozuk kumandayla seyrediyorum
annem, ben ve bir anne doğurmaya çalışan kızım
bir ışık bir gölge ve sarkacın ucuna kendini asan Estragon
kahveler, masalar ve tenime batan kırık çemberlerle
biraz lacivert bulaşmış kırmızı belirsiz çirkin tablolarıma ağlıyorum