28 Mayıs 2014 Çarşamba

gecenin sesi
adorno
göğsümde mor kanatlı yıldızlar bağırıyor
kaybolup gitti şimdi
güneşin kızıl ihtiyarlığı
bekliyorum
türevi alınmış bir merdiven uzunluğunda zaman
gecenin sesi
adorno
bir kaya gibi kendi önüme düşüyorum parçalanarak
saklıyorum içimin toy fırtınalarını
gecenin sahte kucağında
korkutucu tablosunu çiziyor gün
ve bir orospu gibi veriyorum kendimi geceye
bir şiir karşılığında

27 Mayıs 2014 Salı

yazgının gülleri soldu
dağıldı yelkenleri cumartesilerin
gözlerim artık başka kokan sabahlar da aramıyor şimdi
ve göğsümde çözülen şu derinliğin bir adı yok
kim bilir kaç şiirden geçmiştir bu şehrin kaldırımları
göğünden paslı salıncaklar düşüyor sanki
pembe çocuklarla birlikte
cesetler çıkarıyorum duyduğum isimlerin altından
utanıyorum
acının çıplaklığından

23 Mayıs 2014 Cuma

doğumlarımız

"yaşam batıl heveslerle doludur"
demedi hiç dedem
yılların -belki gençliğinin- terini sakladığı kasketini
sedirin üstüne bırakırken akşam vakti
ne düşündü bunları ne de pişmanlık duydu
bırakmış olduğu y sperminden
biz de oturup hoşaf içtik düşünmeden yine
en çok babaannem büyüdü
mor varisleriyle birlikte
büyüyüp çörek pişirdi bize
damistede rutubetli tahta kokuları
buğday, un kokuları
ve taştan ev odalarıyla
tozlu bir yaşam alanında gurur duyarken babamla
ve sevmezken beni
"yaşam batıl heveslerle doludur"
diyemezdi elbet

22 Mayıs 2014 Perşembe

gidip şiir yazayım

sevgilim bir ömür etmez benim ömrüm yarım kalacağım
göğsüme tırmanan sivri anıları 
keder yongası toprağımda gül kılıp sana sunacağım
sevgilim, öyleyse eğer insan doğmamalı
bunu sana söylemiştim
şimdi upuzun ve basamaklı bir yolda bulamıyorum ayaklarımı
muhtaç olduğum kudret damarlarımdaki sefil kanda mevcut değil
ve aslım yok
vekiliyim kendimin
sahte bir yaşam ritmini bedenime sabitledim
ölümün incelmiş haliyim ve kana bulanmadım henüz
bu yüzden sana sevmekten yıpratılmış bir aşk bırakacağım
öksüz ve yaralı bir piç gibi büyüyen
-zaman üzerimde iğnelerle yürüyen
 çağından ayrı bir dinozor gibi
 zaman çıldırtıcı devinimi yaşamın
 zaman!
 sesinin sindiği dakikalar vardır geçmiş zamanların içinde
 bu yüzden ben en çok zamanı yırtmak isterim
şimdi göğsüme tırnaklarını saplayan ay tanrıçalarıyla beraber
elma şekerini yere düşürmüş yoksul bir çocuk gibi
gidişine ağlıyorum

12 Mayıs 2014 Pazartesi

ışığı kapatıyorum

anne seni çok özledim -onu da
bir deniz atıyla birlikte kanıyor diz kapaklarım
tutamıyorum izlerimi
pespaye bir fırtınada kanlı bir ırmak dağılıyor
bağırıyorum
masamın üzerinde beni selamlayan ölümmoru bir tavşanı
tam yüz yirmi güç yerinden bıçaklıyorum
anne seni çok -onu da
ayaklarımda bir ordu emri ağırlığı
koşuyorum
yangın merdiveninde yangın çıkarmaya gidiyorum
ben bir aldanış rengiyim
kör noktada çözünen
bir sufiye binbir çeşit din emrediyorum
anne seni kaybedeceğim -onu da
sır aleviyle evrenanlam yakacağım
ağır meydanlar ortasında
alnımı bir ar vasfıyla günahıma gereceğim
bana sonlara gebe bir son gösterecekler iğreneceğim
anne bir şer uğruna seni alacaklar -onu da
murphy'yi şahit acılarımı meşru sayacaklar
ağlayarak bozacağım yaratılış çamurumu
üfleyince tanrı geçmeyecek
bedenimi misinalarla dikecekler -ağzımı da
yaralarımın sur sanıldığı bir vakit
katran kırmızısı bir bulutun yağmurunda
atomların boşluğundan faydalanıp hiçliğe kaçacağım

9 Mayıs 2014 Cuma

acı

kimse olmasın
zaman geçsin
dedi bruno
uzun bir çayırda boşluğa yürüyordu
şöyle bir baktı gökyüzüne
yalnız olmamalıyız dedi sonra
bir şiir bir tez yazdı durdu
evrene ve yaşama dair
dedi ki
çok gerisindeyiz zamanın
böyle hissedeceğiz
uzun çayırda boşluğu geçip bir çimene dokundu
evrene ve yaşama dair
bir dokunuştu bu
ah bruno
tanrıya ve sevgilisine büyük bir aşk duyuyordu
dedi ki
tüm bedenimde duymalıyım bu aşkı
ve evrene ve yaşama dair her şeyi
başını kaldırdı ve yanmaya başladı

7 Mayıs 2014 Çarşamba

bazuka

biz bir ailenin tam dokuzdan ortanca mümteni çocuğu
biraz daha solgunhayalliyiz şu günlerde
kaldırım taşlarında görünmeyen ölülerimiz
gözlerimizden düşürdüğümüz bebeklerin ölüleri
sözaşan anlarda bir imgeyi bölüşeceğiz biz
biz ellerin ayrılık sonrası hali
biz bir küle yangın serpen olacağız
gözlerimizde biraz çokkeskinbıçaklardan
bir öykünün sonunda defalarca öleceğiz
acı duvarlardaki yarıklar gibi kalacak
yıkılan bir eviz biz tekrar ve tekrar
ve tekrar bir annenin gözyaşı gibi akacağız dünyadan
biz çürük bir isteğin vazgeçilmez tadıyız şu günlerde
coşku selinde bir yara kıvamıyız