12 Ağustos 2014 Salı

bir gün yine orda burda

oturduk sabahı geceye yaydık
kutsal bir ayin öncesi gibi miskin
ve avuçlarımıza oyulmuş bir dua esintisi
kelimeler dedik önce kelimeler
tüm kelimeler yığılıverdi böylece
indirdik geçmişin pasaklı çocuklarını sırtımızdan
yarasalar körlüğünü gezdiriyordu dışarıda
sokak bir vedayı esirger gibi sessiz
gözlerini deldi önce bakışı
bakışı bir kısrak gibi dağlı
bakışı bir bulut gibi ince
bakışı bir orman gibi
yayılıverdi yeryüzüne
yıkık bir bizans sallanıyordu sanki
avuçlarımızdan geceye doğru
topladık cesetlerimizi
okyanusa uzandık

25 Temmuz 2014 Cuma

düşerken gün

Yılgın pembe bir ışık sızar şakaklarıma
Annem ağlamaya başlar
Gecedir, tül kokuyordur saatler
Bir odada bekaretimi bulurum
Bir odada Sylvia'yı
Odalarda dağılır renkler buluşturur nesneleri
Ben bulutları gömerim
Bulutları gömerim hep ben
Titrek bir gecede solarken koskoca herifler
Karanlık kuşanır içim ay biraz mahçup kalır
Gecedir, gül dökülüyordur göğüslerine kadınların
Meraklı bir çocuk durdururum sokakta
Yeryüzünü biraz daha aydınlık kılmak için
Kan dayanır kapıma ölümü hatırlatır
Bir yanımda seni bulurum
Bir yanımda keskin bir sızı gibi ihanet
Bir yanım hep böyle
Yıkık bir şehre bakar artık
Gecedir
Suya gömülen piyanistler gibidir zaman
Bir gemi kalkar ansızın ve en olmadık bir yerde
Annem ağlamaya başlar

23 Temmuz 2014 Çarşamba

beyza'nın saçlarına sinen bir geçmişin öyküsü

o zamanlar dolaplarda bu kadar utanç yoktu
kayalar kapanmamıştı
beyza sigarayı içine çekemiyordu
baş belası bir yağmurun altında durmadan kanıyorduk
zaman yoktu
dağılmıştı kiremitleri gün ertesilerin
yeniyetme düşleri sokaklara vuruyorduk
karnımızda sürekli bir dehşet uğultusu
pencereler kıymete biniyordu
fatma teyze kıyamete
ben bir rengi tam ortasından zihnime işliyordum
fatma teyze kıyamete binip günaha koşuyordu
ay gökyüzünden biraz daha ayrıydı
gece puslu
gündüz bir terzi gibi hafif ağlamaklı
dağılırken gövdemiz gün ortası bir durakta
beyza'nın saçları upuzun salınırken
para üstünü unutur gibi yaşıyorduk biraz da
telaşlı vagonlar gibi çaresiz 
bir yaşamı yeniden boyamayı bekliyorduk 
bir çocuğu yeniden doğurmak gibi
beyza'nın saçları gitgide uzuyordu

17 Temmuz 2014 Perşembe

orman ne güzel

kırmızı alkollü küçük kız
yürüyor sendeleyerek bir zemin bozuğunda
gözleri yollara akan soğuk su kaynağı
avuçlarını yırtan bir çığlık kursağında
kim bilir kim bilir
hangi yolda esir bir kuş göğüne sarılacak
solgun adımlarla düşüyor toprağa ayakları
katlanmış bir kumaş gibi kalbinde acılar
saçları ormanda kaybolmuş bir ülke
ülkesinde kimsesiz bir adamın elleri
bozuyor nefsinin kelepçelerini
soluğu gökyüzüne bozuk harfler tükürüyor
kırmızı alkollü küçük kız
soruyor kendine büyük bir huşuyla
"her şey bir şeye dönüşüyor yaşamda
ölüm neye dönüşür ki acaba?"
yırtıyor kalbini
ve ölüme koşuyor


8 Temmuz 2014 Salı

antonio'nun yaşamına bir ağıt

kuşlar da mı ağlar dedin antonio
bunu bir sabah kendi kendine mi söyledin
bileklerini kesmek için mi eğilmiştin
duyduğunda serçelerin çığlıklarını.
zaman zaman
çok dağılıyorum biliyorsun
arka evlerinde şehrin
cinnet geçiren çocuklar...
bana bir yaşam getir antonio
sana can evimden bağırıyorum bunları
kır içimdeki taşlaşmış şu ölüm isteğini
parklar daha bir park olsun benim için
ve aynalar sahte suratlar doğurmasın artık
içimden taşıyorum arsız bir ağrıyla
gölgelerini suladım onların, bak!
kimse var olduğunu iddia etmesin artık
karartılar benim elimden gelir dedim döndüğüm duvara
kelimesiz kalıyorum baktıkça dışıma, kelimesiz
anneler kaldırımlara çöküyor dizlerine vurarak
bana bir söz eyle antonio
kaçıyorum şehrin sokaklarından çılgınlar gibi koşarak
şehrin şehrin
ateş kokan dişlerine bakarak
kırılıyor ağaçlarım hafif bir özlemle
-duyuyorum!
perişan bir halde kıvranıyor başlangıçlar
sonrası hep hüzünlü...
bir deniz mi gerek dedin antonio
bunu kendini sularda
boğmak üzere mi söyledin
kaldır artık içimdeki şu loş ölüm ağrısını
bana bir yaşam getir
bana bir yaşam getir

6 Temmuz 2014 Pazar

isa babasını hiç görmedi

aziz bir selametle selamlıyorum boğazımdan akan yılanları
merhametin terk ettiği bir baba-oğuluz -yüzüme bak-
ivmesini kaybediyor yaşamın şelaleleri
plansız bir aforizmaya dönüyor şehir
çıldırırcasına bir patlamayla dağılıyor yaşanmışlık
temizlerken sokaklardan paramparça kalplerini
kirlettiğin denizleri kusuyor suratına insanlık
ihanetin şehrin üzerine
devlet onaylı bir katliam gibi düşüyor
aldanışları ayıklıyorum tek tek geçmişlerden
zaman buruşuk ve çirkin hacimli bir kağıt parçası aramızda
dışarı çıkın diyorum tüm imgelere, defolun gidin



2 Temmuz 2014 Çarşamba

kapıyı kilitleyip evi yakıyorum

sarkacın ucunda beceriksiz bir yolcu
vakitsiz bir direniş
perdelerde anılar

şiir artık anlamaya yetmiyor acılarımızı
kursağımda kalan çığlık
üşengeç ve kırılgan
akıyor leş gibi bir adilik sert duvarlarından
masanın üzerindeki bardaklar
yeni ve kirli bir çağa uzanıyor
kim bilir kaç devir devrilmiş gözlerimde
bunu sakin bir oda
penceresiyle haykırıyor

sarkacın ucunda beceriksiz bir geçmiş
vakitsiz bir onursuzluk
perdelerde -sus

27 Haziran 2014 Cuma

anestezi ertesi

iyi şiirler diler adriez
yavan hayatını götüne sok der
köprüaltı travmalarını yeniden besle
zihnin spazmlı bölgede mahsur
kahpe dolambaçlarıyla ruhunu bükecek aşk
gök histerik ağrılarla yeniden boyanacak
ve kürtajla doğacak gün bu sefer
tüm şifalı aldanışlar katliama meyilli
iyi şiirler diler adriez
yaşam soluğumuza iğneler dikecek der
renkler bir bir terk edecek nesneleri
bozuk bir aynada dünya seyrelecek
ve çürümüş gözleriyle insanlık
burnunun dibiyle seyredecek olup biteni
iyi şiirler, iyi şiirler
kafanı çarptığın yerden
kanlar fışkırıyor yoksa
dünya bu sefer acımızı mı üstlenecek
yatağını topla, sayıları topla
kafanı topla
iyi şiirler diler adriez

24 Haziran 2014 Salı

günümüz şiiri

şehrin bir yanında insanlar asılıyor kamil abi
bir yanı kör
renkli geçitlerle uğurluyor günü
tozlu bir geçmişe üflüyorum kimi zaman
kimi zaman vazolarla süslüyorum orayı
içimin atlasında kaybolmuş topraklar
hiçbir isim geçmiyor artık boğazımdan
göğsümde yaşattığım çürük anılarla
şehrin bir yanında insanlar bağırıyor kamil abi
yavan bir acıyla diğer yana koşuyorum
gök artık kendini yerde buluyor
basit bir düzende kırılıyorum
parçalarımı bir arada tutarak
şehrin bir yanı kan ağlıyor kamil abi
bir yanı sağır
ve renkli geçitlerle saklıyor hüznü


23 Haziran 2014 Pazartesi

hissiz söyleni

bodrum katında çıldırış
insanın içi bodrum katı
insan içinde çıldırır
biraz
bazen
dehşetle
oraya inen oldu
lambalarını kırdılar üstelik
ben bir balık larvası gibi bakakaldım
gözlerim acıdı bunları görmekten
ellerim önce onu buldu
sonra takılı kaldı dikenli tellere
renkli bir patırtıda bunlar seyrediliyordu
-bana bir renk vermeye çalışıldıkça siyaha döndüm
anne
yorgunuz
buluta binip gidelim

22 Haziran 2014 Pazar

seyir

tütsülenmiş bir özlem hangi yolun levhasıdır
yollar canım
hangi şehrin kararlısı
sarılmışım ağıtlarımı teselli ederim
yepyeni bir çağa bir ses gibi inerek
tanrıyı bir baba gibi gözardı ederek
bekleyerek canım
bekleyerek çizeceğim ruhumun üst basamaklarını
kalbimde oraklarla kazılmış yerlere
çiçekler dikeceğim

4 Haziran 2014 Çarşamba

mengenenin boşluğu

havadar bir sıkıntı
uzun bekleme salonu bir geceden
başsız bir çocukla doğuyor gün
ve yerin dibine batıyor sanki
doğa bize pek bir güzellik katmadı
şarabı doğadan saymaz isek eğer ki
ihlasından sual olunur tanrım, neyleyelim
gün beynimi kertenkeleye döndürüyor

havadar bir aşk
eskimez demişiz biz oysa
bir mektup telaşla yıpranmış gözler önünde
dehşete düşmüş sayın tüm bakanlar
hayretler arasında bir uçurumdan aşağı
sepet uzatıyor figen yenge

havadar bir yalnızlık
sur perçinliyor kaleyi
yükseldikçe uzaklaşıyor yalnız
ve uçamamayı rızkta adilik sayıyor
kaybettiği penceresini yerde bularak

havadar bir cinayet
sözlerin arasında dolanan anaforlar
birazdan kendilerini sahva bırakacaklar
masadaki yasın bu dünyada yeri yok
karanlık bir oda yanarak aydınlanıyor
tazelenecekse gökyüzü
ve demli çaylarınız
buruşturup atın bu kaltağı




28 Mayıs 2014 Çarşamba

gecenin sesi
adorno
göğsümde mor kanatlı yıldızlar bağırıyor
kaybolup gitti şimdi
güneşin kızıl ihtiyarlığı
bekliyorum
türevi alınmış bir merdiven uzunluğunda zaman
gecenin sesi
adorno
bir kaya gibi kendi önüme düşüyorum parçalanarak
saklıyorum içimin toy fırtınalarını
gecenin sahte kucağında
korkutucu tablosunu çiziyor gün
ve bir orospu gibi veriyorum kendimi geceye
bir şiir karşılığında

27 Mayıs 2014 Salı

yazgının gülleri soldu
dağıldı yelkenleri cumartesilerin
gözlerim artık başka kokan sabahlar da aramıyor şimdi
ve göğsümde çözülen şu derinliğin bir adı yok
kim bilir kaç şiirden geçmiştir bu şehrin kaldırımları
göğünden paslı salıncaklar düşüyor sanki
pembe çocuklarla birlikte
cesetler çıkarıyorum duyduğum isimlerin altından
utanıyorum
acının çıplaklığından

23 Mayıs 2014 Cuma

doğumlarımız

"yaşam batıl heveslerle doludur"
demedi hiç dedem
yılların -belki gençliğinin- terini sakladığı kasketini
sedirin üstüne bırakırken akşam vakti
ne düşündü bunları ne de pişmanlık duydu
bırakmış olduğu y sperminden
biz de oturup hoşaf içtik düşünmeden yine
en çok babaannem büyüdü
mor varisleriyle birlikte
büyüyüp çörek pişirdi bize
damistede rutubetli tahta kokuları
buğday, un kokuları
ve taştan ev odalarıyla
tozlu bir yaşam alanında gurur duyarken babamla
ve sevmezken beni
"yaşam batıl heveslerle doludur"
diyemezdi elbet

22 Mayıs 2014 Perşembe

gidip şiir yazayım

sevgilim bir ömür etmez benim ömrüm yarım kalacağım
göğsüme tırmanan sivri anıları 
keder yongası toprağımda gül kılıp sana sunacağım
sevgilim, öyleyse eğer insan doğmamalı
bunu sana söylemiştim
şimdi upuzun ve basamaklı bir yolda bulamıyorum ayaklarımı
muhtaç olduğum kudret damarlarımdaki sefil kanda mevcut değil
ve aslım yok
vekiliyim kendimin
sahte bir yaşam ritmini bedenime sabitledim
ölümün incelmiş haliyim ve kana bulanmadım henüz
bu yüzden sana sevmekten yıpratılmış bir aşk bırakacağım
öksüz ve yaralı bir piç gibi büyüyen
-zaman üzerimde iğnelerle yürüyen
 çağından ayrı bir dinozor gibi
 zaman çıldırtıcı devinimi yaşamın
 zaman!
 sesinin sindiği dakikalar vardır geçmiş zamanların içinde
 bu yüzden ben en çok zamanı yırtmak isterim
şimdi göğsüme tırnaklarını saplayan ay tanrıçalarıyla beraber
elma şekerini yere düşürmüş yoksul bir çocuk gibi
gidişine ağlıyorum

12 Mayıs 2014 Pazartesi

ışığı kapatıyorum

anne seni çok özledim -onu da
bir deniz atıyla birlikte kanıyor diz kapaklarım
tutamıyorum izlerimi
pespaye bir fırtınada kanlı bir ırmak dağılıyor
bağırıyorum
masamın üzerinde beni selamlayan ölümmoru bir tavşanı
tam yüz yirmi güç yerinden bıçaklıyorum
anne seni çok -onu da
ayaklarımda bir ordu emri ağırlığı
koşuyorum
yangın merdiveninde yangın çıkarmaya gidiyorum
ben bir aldanış rengiyim
kör noktada çözünen
bir sufiye binbir çeşit din emrediyorum
anne seni kaybedeceğim -onu da
sır aleviyle evrenanlam yakacağım
ağır meydanlar ortasında
alnımı bir ar vasfıyla günahıma gereceğim
bana sonlara gebe bir son gösterecekler iğreneceğim
anne bir şer uğruna seni alacaklar -onu da
murphy'yi şahit acılarımı meşru sayacaklar
ağlayarak bozacağım yaratılış çamurumu
üfleyince tanrı geçmeyecek
bedenimi misinalarla dikecekler -ağzımı da
yaralarımın sur sanıldığı bir vakit
katran kırmızısı bir bulutun yağmurunda
atomların boşluğundan faydalanıp hiçliğe kaçacağım

9 Mayıs 2014 Cuma

acı

kimse olmasın
zaman geçsin
dedi bruno
uzun bir çayırda boşluğa yürüyordu
şöyle bir baktı gökyüzüne
yalnız olmamalıyız dedi sonra
bir şiir bir tez yazdı durdu
evrene ve yaşama dair
dedi ki
çok gerisindeyiz zamanın
böyle hissedeceğiz
uzun çayırda boşluğu geçip bir çimene dokundu
evrene ve yaşama dair
bir dokunuştu bu
ah bruno
tanrıya ve sevgilisine büyük bir aşk duyuyordu
dedi ki
tüm bedenimde duymalıyım bu aşkı
ve evrene ve yaşama dair her şeyi
başını kaldırdı ve yanmaya başladı

7 Mayıs 2014 Çarşamba

bazuka

biz bir ailenin tam dokuzdan ortanca mümteni çocuğu
biraz daha solgunhayalliyiz şu günlerde
kaldırım taşlarında görünmeyen ölülerimiz
gözlerimizden düşürdüğümüz bebeklerin ölüleri
sözaşan anlarda bir imgeyi bölüşeceğiz biz
biz ellerin ayrılık sonrası hali
biz bir küle yangın serpen olacağız
gözlerimizde biraz çokkeskinbıçaklardan
bir öykünün sonunda defalarca öleceğiz
acı duvarlardaki yarıklar gibi kalacak
yıkılan bir eviz biz tekrar ve tekrar
ve tekrar bir annenin gözyaşı gibi akacağız dünyadan
biz çürük bir isteğin vazgeçilmez tadıyız şu günlerde
coşku selinde bir yara kıvamıyız

22 Nisan 2014 Salı

remzi dayının gecesine bir dua

gecede yürürüm yıldızlar batar ayağıma arthur
sen gece vakti birine seslenme biçimisin
bunu bilirsin
remzi dayı var bir de çayı açık içen hani
güneşi ben kovmadım bunu bilirsin
remzi dayı gece olunca çok kızar
bir de atlar ve balıklar...

içimdeki mezarlığın kapısını açtım
ölüler, kalkın, çıkın ölüler!
içime yeni ölüler lazım
bilirsin arthur, böyledir bu işler
fallara ve devlet büyüklerine inanmamalısın
bunu da bilmelisin
karanlığı gözüme sürme böyle arthur
bir de atlar ve balıklar...

bir şey daha var söylenecek sözümden damlayan
bulut adi adi bulut
sarılmak isterim buluta bulut adi mi adi
sarılmak isterim beni kendimle bırakır
gece olur remzi dayı işe gider arthur
doğrusu remzi dayı da şu ara
fazlaca dargındır buluta
bir de atlar ve balıklar...

kendimde geçen doğrular yaratamadım ben arthur
içimdeki tanrı eli ile çizilmiş denizde
boğuluyorum tanrı eli ile
bu kış çok kavga ettik tanrı ve eli ile
ilk aşk mağarada keşfedildi inanır mısın arthur
içimdeki denize ilk aşklar sığmaz oldu
bir de atlar ve balıklar...

çok düşündüm ama galiba
cennette sigara içilmiyor be arthur
ölünce mutlaka bir sigara yakmalı insan
remzi dayı da sigarayı bırakamadı bir türlü
remzi dayı cennetlik bir güzel adam arthur
bir de atlar ve balıklar...

gecede yürürüm aya basıp düşerim arthur
içim acırsa acır
içim acır
içim çok acır aslında ama
neyseki kürtleri öldürmek cinayet sayılıyor artık
bir de atlar ve balıklar
böyle kolay ölmemeliydi.

5 Nisan 2014 Cumartesi

çok şairane bir halden medet umma fasılları

yani hiç dirilmemiş gibi devam edeceğiz yaşamaya
uzaklarda bir ıslık gibi sarınmış sesin
çok bileşikli bir geçmiş zamana
çürüyordu meyve ve biz yedik yiyebildiğimiz kadar
çürüdü meyve ve biz
hangi tatla kaldık bilmem
sana göğe, denize ve umarsız bir öfkeye değmiş bakışlar saklıyorum
ve sana bir zebra kadar uzak renkler
yani hiç dirilmemiş gibi devam etmeliyiz yaşamaya
ve bilmeliyiz
tarihte geçit yok başka zamanlara

21 Şubat 2014 Cuma

hey

küçük mavi deniz kuşu
bitti mi gün
"hak edilmiş hüzünlerimiz" var mı şimdi bizim de
bir tüy gibi kanatlarında sallanıyor dünya
ve sen vurulmuş bir kuş gibi dünyadan düşmektesin
küçük mavi deniz kuşu
bitti mi şarkımız

13 Şubat 2014 Perşembe

valiz sesine dönüşen kızın masalı

lir sağanağına yakalanmış zavallı bir memurum gözlerinin ışıksız gözaltısında
soluğumda yeraltı karanlığı
içimde birbirini delen mızraklar
bir fırtına götürdü ağzımın tüm sözlerini

beni vur ve sular altında kalsın dünya

aldım tüm adi ağırlığımı ordan  buraya taşıdım
-yine
iki çakışık noktadan geçen kısa bir doğru parçası sevgilim
-bir düşün
zihnimin önce'lerinde ve az önce parçalanmış
odanın ağırlığı
-benim ağırlığım
sigara var
-çakmak yok
odada sesin
-odada çıldırış
odanın ağırlığını pencereden atmaya çalıştım
13'ü sevmemeye karar verdik en son
14'ü de
odada nefesin
-odada bekleyiş
zamanda bize ayrılmış iki yerdeyiz ve ayrılmakta gözlerimiz
senin baban öldü benim annem ölüyor



26 Ocak 2014 Pazar

alışılmamış bir hayatın çöpte duran sinopsisi

nihilist balık kinik kuş
kefaretidir kaybettiklerim huzurunuzda bin perişan
nergisler solar zamanlara bölünmüş şeyleri hatırlatırcasına
gök incelip sızsa da içime gök bende sınırlı kalır
üstümden sürü sağanağı kediler geçmiştir misal
tüm kanlı tırnakları
gövdemde belirsizdir
sevgili Cervantes
bambaşka bir hayata düştü mü yolun
benim ellerimde gördüğüm şey
benim aidiyeti olmayan ellerim
nihilist balık kinik kuş
yatışırsa ağzının nefret doğuran öfkesi
onu, lekesiz gülümsemesinin yeniden açacağı yerlere götürün
göz derinliğinin gamzesiyle buluştuğu
bir oda sarhoşluğunda
penceresi kararsız.