25 Temmuz 2014 Cuma

düşerken gün

Yılgın pembe bir ışık sızar şakaklarıma
Annem ağlamaya başlar
Gecedir, tül kokuyordur saatler
Bir odada bekaretimi bulurum
Bir odada Sylvia'yı
Odalarda dağılır renkler buluşturur nesneleri
Ben bulutları gömerim
Bulutları gömerim hep ben
Titrek bir gecede solarken koskoca herifler
Karanlık kuşanır içim ay biraz mahçup kalır
Gecedir, gül dökülüyordur göğüslerine kadınların
Meraklı bir çocuk durdururum sokakta
Yeryüzünü biraz daha aydınlık kılmak için
Kan dayanır kapıma ölümü hatırlatır
Bir yanımda seni bulurum
Bir yanımda keskin bir sızı gibi ihanet
Bir yanım hep böyle
Yıkık bir şehre bakar artık
Gecedir
Suya gömülen piyanistler gibidir zaman
Bir gemi kalkar ansızın ve en olmadık bir yerde
Annem ağlamaya başlar

23 Temmuz 2014 Çarşamba

beyza'nın saçlarına sinen bir geçmişin öyküsü

o zamanlar dolaplarda bu kadar utanç yoktu
kayalar kapanmamıştı
beyza sigarayı içine çekemiyordu
baş belası bir yağmurun altında durmadan kanıyorduk
zaman yoktu
dağılmıştı kiremitleri gün ertesilerin
yeniyetme düşleri sokaklara vuruyorduk
karnımızda sürekli bir dehşet uğultusu
pencereler kıymete biniyordu
fatma teyze kıyamete
ben bir rengi tam ortasından zihnime işliyordum
fatma teyze kıyamete binip günaha koşuyordu
ay gökyüzünden biraz daha ayrıydı
gece puslu
gündüz bir terzi gibi hafif ağlamaklı
dağılırken gövdemiz gün ortası bir durakta
beyza'nın saçları upuzun salınırken
para üstünü unutur gibi yaşıyorduk biraz da
telaşlı vagonlar gibi çaresiz 
bir yaşamı yeniden boyamayı bekliyorduk 
bir çocuğu yeniden doğurmak gibi
beyza'nın saçları gitgide uzuyordu

17 Temmuz 2014 Perşembe

orman ne güzel

kırmızı alkollü küçük kız
yürüyor sendeleyerek bir zemin bozuğunda
gözleri yollara akan soğuk su kaynağı
avuçlarını yırtan bir çığlık kursağında
kim bilir kim bilir
hangi yolda esir bir kuş göğüne sarılacak
solgun adımlarla düşüyor toprağa ayakları
katlanmış bir kumaş gibi kalbinde acılar
saçları ormanda kaybolmuş bir ülke
ülkesinde kimsesiz bir adamın elleri
bozuyor nefsinin kelepçelerini
soluğu gökyüzüne bozuk harfler tükürüyor
kırmızı alkollü küçük kız
soruyor kendine büyük bir huşuyla
"her şey bir şeye dönüşüyor yaşamda
ölüm neye dönüşür ki acaba?"
yırtıyor kalbini
ve ölüme koşuyor


8 Temmuz 2014 Salı

antonio'nun yaşamına bir ağıt

kuşlar da mı ağlar dedin antonio
bunu bir sabah kendi kendine mi söyledin
bileklerini kesmek için mi eğilmiştin
duyduğunda serçelerin çığlıklarını.
zaman zaman
çok dağılıyorum biliyorsun
arka evlerinde şehrin
cinnet geçiren çocuklar...
bana bir yaşam getir antonio
sana can evimden bağırıyorum bunları
kır içimdeki taşlaşmış şu ölüm isteğini
parklar daha bir park olsun benim için
ve aynalar sahte suratlar doğurmasın artık
içimden taşıyorum arsız bir ağrıyla
gölgelerini suladım onların, bak!
kimse var olduğunu iddia etmesin artık
karartılar benim elimden gelir dedim döndüğüm duvara
kelimesiz kalıyorum baktıkça dışıma, kelimesiz
anneler kaldırımlara çöküyor dizlerine vurarak
bana bir söz eyle antonio
kaçıyorum şehrin sokaklarından çılgınlar gibi koşarak
şehrin şehrin
ateş kokan dişlerine bakarak
kırılıyor ağaçlarım hafif bir özlemle
-duyuyorum!
perişan bir halde kıvranıyor başlangıçlar
sonrası hep hüzünlü...
bir deniz mi gerek dedin antonio
bunu kendini sularda
boğmak üzere mi söyledin
kaldır artık içimdeki şu loş ölüm ağrısını
bana bir yaşam getir
bana bir yaşam getir

6 Temmuz 2014 Pazar

isa babasını hiç görmedi

aziz bir selametle selamlıyorum boğazımdan akan yılanları
merhametin terk ettiği bir baba-oğuluz -yüzüme bak-
ivmesini kaybediyor yaşamın şelaleleri
plansız bir aforizmaya dönüyor şehir
çıldırırcasına bir patlamayla dağılıyor yaşanmışlık
temizlerken sokaklardan paramparça kalplerini
kirlettiğin denizleri kusuyor suratına insanlık
ihanetin şehrin üzerine
devlet onaylı bir katliam gibi düşüyor
aldanışları ayıklıyorum tek tek geçmişlerden
zaman buruşuk ve çirkin hacimli bir kağıt parçası aramızda
dışarı çıkın diyorum tüm imgelere, defolun gidin



2 Temmuz 2014 Çarşamba

kapıyı kilitleyip evi yakıyorum

sarkacın ucunda beceriksiz bir yolcu
vakitsiz bir direniş
perdelerde anılar

şiir artık anlamaya yetmiyor acılarımızı
kursağımda kalan çığlık
üşengeç ve kırılgan
akıyor leş gibi bir adilik sert duvarlarından
masanın üzerindeki bardaklar
yeni ve kirli bir çağa uzanıyor
kim bilir kaç devir devrilmiş gözlerimde
bunu sakin bir oda
penceresiyle haykırıyor

sarkacın ucunda beceriksiz bir geçmiş
vakitsiz bir onursuzluk
perdelerde -sus